Rusya ve Çin’in katılmadığı G20’nin ardından: Çatlak sesler büyüyor mu?

Geride bıraktığımız aylar, iki önemli uluslararası zirvenin gerçekleştiğine tanık olduk. Bunlardan biri BRICS, ikincisi ise G20 zirvesiydi.

Hindistan'ın ev sahipliği yaptığı ve elbette Modi hükümeti tarafından önemli bir fırsat olarak değerlendirilen G20 Liderler Zirvesi, Batı dünyasının iç ve dış politika hedeflerinin yanı sıra ekonomik stratejilerini üye ülkeleri aracılığıyla küresel ölçekte empoze ettiği, günümüz dünyasının en önemli platformlarından.

G20'nin kendi ilan ettiği ‘güncel sorunlara dünya çapında çözümler üretme’ misyonunu düşündüğümüzde, ele almayı amaçladığı sorunların çoğunun, kendi üye devletlerinin kolektif eylemleri tarafından yaratıldığı da bir gerçek.

Bu bağlamda G20, Batı öncülüğündeki küresel sistemin başta kendi engelleri için çözüm arayan bir etkinlik olarak görülebilir.

Ukrayna savaşı başta olmak üzere, son dönemde yaşanan büyük dönüşümler ise bu ‘grubun’ içinde şimdiden çatlak sesler yarattı.

Zaten Çin ve Rusya, son zirveye katılmayarak mevcut küresel dönüşümün ilk işaretlerini verdi.

Zirvenin önemli ülkelerinden Hindistan ise, bu iki kutup arasındaki çelişkilerden yararlanmaya çalışıyor.

Modi liderliğinde Hindistan, bu zirve çerçevesinde kendisini yeni bir küresel oyuncu olarak kabul ettirmeye çalıştı.

Aslında Hindistan, uzun süredir ‘Kolektif Batı’ ve ‘Küresel Güney’ arasında bir köprü görevi üstlenmeye çalışıyor ve BRICS grubuna ‘Batı ile bağlarını koparmamasını’ tavsiye ederken, G20 forumu içinde ‘küresel Güney'in karşı karşıya olduğu sorunları’ gündeme getirmeye çalışıyor.

Hindistan aynı anda BRICS üyesi ve bu durum Hindistan’a taraflar arasındaki kriz başlıklarında 'arabuluculuk' rolünü üstleneceği bir zemin sağlamış olsa da, bu konudaki başarısı tartışılır.

Zira, en genel tabirle Kolektif Batı ile Küresel Güney arasındaki rekabet, Ukrayna savaşıyla birlikte artık sıcak savaş halini aldı, üstelik yıllardır ısınmaya devam eden Tayvan krizi ise kaynamaya çok yaklaştı.

Dolayısıyla, hem etkinlikte hem de sonrasında açıklanan bildiride gıda krizi, Rusya ve Ukrayna'ya gıda ürünleri sevkiyatı, kripto para birimi yol haritaları, emisyon hedefleri, yenilenebilir enerji finansmanı gibi konulara değinilirken, tartışma yaratan ve G20 içerisindeki fikir ayrılıklarını gün yüzüne çıkaran başlık ise Ukrayna savaşı oldu.

Bu yılın sonuç bildirgesi, geçen yılla kıyaslanarak, Rusya konusunda bir ‘yumuşamaya gidildiği’ yönünde eleştirildi. Açıklamada, Rusya’ya yapılan doğrudan atıflar yer almıyor. Bunun da, büyük ölçüde Hindistan’ın çabaları sayesinde sağlandığı belirtiliyor.

Devam eden Ukrayna savaşı ve Batı’nın artık suyu tükenmekte olan mali ve askeri yardımları düşünüldüğünde ise, bu tavır değişikliğinin aynı zamanda bir ‘zorunluluk’ olduğunu görebiliyoruz ve bu zorunluluk aynı zamanda dünya gündemini artık çok daha fazla işgal etmeye başlayan ‘çok kutupluluk’ tartışmalarıyla da paralellik arz ediyor.

Dolayısıyla, Birleşmiş Milletler’in (BM) bile gerçek anlamda bir fikir birliği sağlayamadığı bir ortamda, G20’nin de küresel bir paradoksu bünyesinde barındırdığını görüyoruz. Önümüzdeki dönem, bu fikir ayrılıklarının iyiden iyiye ortaya çıktığı bir dönem olabilir, çünkü günümüz dünyasında artık çok daha fazla ülke, uluslararası ilişkilerde eşitler arası bir sistemin hayalini kuruyor.

Bu yazı toplam 2401 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
Erkin Öncan Arşivi