Hakan Gülseven

Hakan Gülseven

Emine Erdoğan’ın çöp kampanyası!

Her ‘first lady’ bir ‘sosyal sorumluluk’ işi yapar ya, 2017’de bizim Emine Erdoğan’a da böyle bir kampanya buldular bir tane: ‘Sıfır Atık’ kampanyası...

Vallahi ne diyeyim, keşke başka şey bulsalardı. Kampanya başladığından beri memleketimiz hem mecazen, hem de gerçek manada çöplüğe döndü. Zaten duygusal bir insan olan Emine Hanım, eğer idrak edebiliyorsa, ortadaki manzaraya bakıp bakıp iç geçiriyor olmalı.

Bakın basit bir işten söz etmiyorum; Türkiye, Avrupa’nın ürettiği çöpü yolladığı ülkelerin açık ara en tepesinde yer alıyor.

Bir zamanlar dahil olma iddiası taşıdığımız Avrupa Birliği’ne giremedik ama her gün konteynerler dolusu Avrupa çöpü Türkiye’ye giriyor.

Diyeceksiniz ki, “Ne güzel işte, çöpleri dönüştürüp ekonomimize katkıda bulunuyorlar”...

Kendi adıma Emine Hanım kadar duygusal ve iyi niyetli bir insan değilim. Koca Avrupa kıtasının çöplerinin bir biçimde ‘sıfır atık’ ile dönüştürülüp değerlendirebileceğini zannetmeyecek kadar temel bilimler hakimiyetim de var.

Peki ne oluyor bu çöpler?

Bakınız, bu çöpler Türkiye’yi mahvediyor. Şayet atıkları, çöpleri dönüştürmek için zaruri yatırımları yapmış olsanız bile, tüm atıkların ancak yüzde 9’unu dönüştürebiliyorsunuz.

Bizde geri dönüşüm için ciddi yatırımlar yapıldığını düşünebilir miyiz?

Ülkemizi, iktidarı, iktidarın yaratmış olduğu insan malzemesini tanıyan herhangi biri bu soruya, “Evet, yapılmıştır böyle yatırımlar” demez.

Kaldı ki, ortada tam tersine dair çok açık veriler var.

Britanya’dan Türkiye’ye yollanan çöplerin akıbetini takip eden BBC’nin 2020’de yaptığı haberde, plastik atıkların Adana’da yol kenarlarında devasa dağlara dönüştükten sonra yakıldığını öğrenmiştik.

2021 yılında da Alman devletinin raporlarına bakarak da koca Almanya’nın tüm çöpünün yüzde 25’inin Türkiye’ye yollandığını öğrendik!

Siz sayın okuru sıkmamak için çok fazla örneği arka arkaya sıralamak istemiyorum. Özet: ‘Sıfır atık’ diye ortalıkta dolanan Emine Hanım’ın kıymetli eşinin iktidar eylediği dönemde memleketimiz dünyanın çöplüğü haline geldi...

Bu durumda ne oluyor, biliyor musunuz?

Atıklardan ve plastik mamullerden havaya, doğaya, besinlere yayılan ve nano-plastik ve mikro-plastik diye tanımlanan en küçük plastik parçaları her nefesimizi, her yudumumuzu, her lokmamızı kuşatıyor. Vücudumuz plastik doluyor. Giderek plastik tarafından ele geçiriliyoruz.

Bu gerçeği hiçbir parti, hele hele onların belediye başkanları ağzına alamıyor çünkü en başta kentlere sağlıklı içme suyu sağlayamadıkları için bizi mahkum ettikleri ‘ambalajlı su’ tarafından zehirleniyoruz. En ufağından damacanasına kadar tüm plastik su ambalajları, tabii diğer tüketim ürünlerindeki plastik türevleri bizi kansere sürüklüyor.

TAMPON ÇÖPLÜK!

Şimdi, tabii, Emine Hanım’ın beyi tarafından yönetilen Türkiye milleti uzun bir süre Avrupa Birliği’ne dahil edileceğini hayal ederek avundu. Avrupa Birliği’nin her meseleyi çözeceği palavrası ayrı tartışma konusu da, Türkiye, Avrupa Birliği’ne girecek yerde Avrupa’nın kapı bekçisi olup çıktı.

Olur ya, milyonlarca dolarlık köşklerin, villaların bulunduğu ve adı ‘Bilmemne Evleri’ olan sitelerin kapısına asgari ücretle çalıştırılan kapı bekçileri koyarlar, Türkiye öyle bir şey haline geldi. Cari açıktan kıvranan ve uyuşturucu, kara para, çöp, varlık satışı ya da önüne gelen herhangi başka bir şeyden üç kuruş bulmaya çalışan AKP iktidarı, Avrupa’nın önüne attığı paranın hakkını vermek için aynı zamanda göçmenler için bir tampon bölge haline geldi.

Lütfen kimse yanlış anlamasın, göçmenleri ya da sığınmacıları ‘çöp’ vakasıyla özdeşleştirmiyorum, lakin Türkiye’ye son yıllarda gelen ve daha iyi bir yaşam umuduyla Avrupa’ya geçebilme hayalleri kuran göçmenlerin sayısı Bulgaristan nüfusunu geçmiş! Bu, Türkiye gibi ekonomik yıkım halindeki bir ülke açısından sürdürülebilir bir durum değil. Bu durumda hep beraber daha beter, aç, insan haysiyetine yakışmayacak yaşamlar sürdürmeye başlıyoruz işte. Bir tek Saray ve çevresindekiler mutlu.

Öte yandan, bazı ‘göçmenler’ kelimenin tam manasıyla ‘çöp’ tabirini hakkediyor, vurgulamadan geçmeyelim.

Onlara göre çerez parası sayılacak miktarlar karşılığı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı satın alıp memleketimize çöken alçak uyuşturucu baronlarından, beynelmilel mafyozlardan, dünyanın it-uğursuzundan söz ediyorum.

O kadar fazlalar ki...

Üzerine bir de petrol zengini sonradan görmeleri ekleyin...

Türkiye bu anlamda da çöplüğün daniskası haline geldi. Milyonlarca zavallı göçmenin yanı sıra bu ‘çöp’ tiplerin yüz binlercesi de memleketimize doluştu.

Hatırlıyorsunuz, değil mi? Tayyip Bey bir zamanlar, “Ben çevrecinin daniskasıyım” demişti. Vallahi Tayyip Bey pek çok şeyin daniskası olabilir ama ‘ekoloji duyarlılığı’ manasında ‘çevreci’nin daniskası olması pek mümkün görünmüyor.

Bana kalırsa, Tayyip Bey kendi çevresinde toplaşan ve her gün ayrı haberlerle tanıdığımız ‘enteresan’ tiplerin daniskasıdır.

VE BİZİM ‘ÇÖP’ÜMÜZ: PARA...

Türkiye’ye her türden gerçek manada çöp geliyor, mecazen kullanırsak insanlığın ‘çöp’leri diye tabir edebileceğimiz pis adamlar, ‘baron’lar, mafyozlar doluşuyor, bizden de sınır dışına başka bir şey çıkıyor: Uluslararası para spekülatörleri tarafından tamamen ele geçirilmiş olan bankacılık ve finans sektöründen her yıl yurtdışına bizim üzerimizden gasp edilmiş milyar dolarlar akıyor. Evet, her sene kârlarını üçe, beşe, sekize katlayan bankalar ‘kâr transferi’ adı altında milyar dolarları kaçırıyor memleketten.

Buna başka emperyalist şirketler eşlik ediyor.

Kimileri de artık tamamen çorbaya dönmüş Türkiye piyasasından çekiliyor. Yağmaladılar, gidiyorlar...

Hadi, onları anladık, üstüne AKP dönemi zenginleri, şahsen ‘lümpen burjuvazi’ tabir ettiğim kütle de konteynerleri doldurabilecek kadar para aktarıyor yurtdışına. Amsterdam’dan Londra’ya kadar her karışta mülk alıyorlar, adını bile bilmediğimiz ‘vergi cenneti’ ada devletlerinin sistemlerine para sokuyorlar.

AKP ekonomi yönetimi de kapı kapı dolaşarak para arıyor. Dünyanın en yüksek faizle borçlanabilen ülkesi olan Türkiye’ye faizleri ödeyebilmek için kaynak bulmaya çalışıyorlar. Bu arada bize ek vergiler koyuyorlar. Artık soğanı bile taneyle alıyoruz bu yüzden...

Hatta alamıyoruz, çöplerden topluyoruz. Pazarlarda, Emine Hanım’ın tabiriyle, ‘sıfır atık’ var! Tüm çürük meyve-sebze çöpleri yoksulların evine giriyor.

Emine Hanım, “Porsiyonları küçültün” vazedip, ‘sıfır atık’ kampanyası başlatırken bunu mu düşünüyordu acaba?

Bilemem.

Bildiğim bir şey var. Milletçe hayatlarımız çöpe dönüyor...

Bu yazı toplam 3456 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
Hakan Gülseven Arşivi